Burc Karakas · 15 Şubat 2018
Hergüne yeni bir bilgi ile uyanır olduk. Bugünün bilgisi ise artık aşkın ve sevginin de bilimsel bir temelinin olduğunun kanıtlanmış olmasıdır. İlk görüşten, tanışma evrelerine kadar aşkın her halini bilimsel olarak açıklamak artık mümkünmüş arkadaşlar.
ilk görüşte aşk ne kalbimizin ne de hormonlarımızın bizi yönlendirmesi ile gerçekleşirmiş.Meğer aşk genetik yapımızda gizli ve bizlerin kontrol edebildiği bir şey değil aksine onun tarafından yönlendirilenler bizlermişiz. Buna göre aşık olmak, genetik yapımızın kontrolünde. Aşık olma ya da ilk görüşte aşkta özellikle serotonin ve dopamin metabolizması etkili oluyormuş. Serotonini hücre içine taşımayı sağlayan proteini kodlayan geni kısa olan kişiler aşklarını daha ateşli ve daha şiddetli yaşıyor. Uzun form sahipleri ise duygularını belli etmeye yanaşmıyorlar ve birçoğu da bu yüzden yalnız kalıyor.
İnsan beyni her geçen gün biraz daha çözülüyor .Ve araştırmacıların da belirttiği gibi artık anlamlandıramadığımız davranışların nedenlerini daha iyi anlar duruma geliyoruz. Belki de yıllardır aşkın kelime ve gerçek anlamını merak etmiş, biyolojisi, matematiği ve kimyası olmak üzere nelerle ilgilenildiğini merak edip, bir de insan üzerinde gerçekleştirdiği etkileri merak ettik durduk ama bu durum neden ve nasıl gerçekleştiğini bir türlü anlamadık. Son olarak elde edilen veriler neticesinde de, genetik yapımızın aşık olmamızda önemli roller üstlendiğini görmüş olduk.
Aşkın halleri göz önünde bulundurulacak olursa, özellikle ilk görüşte aşk ve aşık olma gibi durumlarımızın da genetik yapımızın kontrolünde olduğunu belirten araştırmacı Doç. Dr. Korkut Ulucan, verdiği demeçte şunları söyledi:
“Özellikle serotonin ve dopamin metabolizması aşık olmamız konusunda çok etkili. Serotonin bu konuda bizlere ipuçları veriyor. Serotonini hücre içine taşımayı sağlayan proteini kodlayan genin iki formu var, uzun ve kısa. Kısa forma sahip olanların aşklarını daha ateşli, daha şiddetli yaşadığı, daha sık ve kolay aşık oldukları bulunmuş. Uzun form sahipleri ise daha oturaklı, elinden geldiğince duygularını belli etmeyen bir aşk durumunu seçmeye meyilli oldukları belirlenmiş.”
Duygu durumumuzu belirleyen biyolojik ve genetik faktörlerin belirlenmesinin, bilim insanlarının da oldukça ilgisini çeken konuların başında geldiğini ifade eden belirten Doç. Dr. Korkut Ulucan,“Özellikle beyin dinamiğinin daha da belirlenmesi, bizlerin birçok konuya daha ayrıntılı bakabilmemizi sağladı. Sevgi gibi, aşk gibi birçok özelliğimiz, eskiden sanıldığı gibi sadece bazı hormonlardan ibaret olmadığı, diğer tüm davranış kalıplarımızın belirlendiği oldukça kompleks bir mekanizma sonucunda ortaya çıktığı belirlendi. Kimi insanlar daha kolay ve daha çok aşık olurlar, kimileri ise daha az ve belki de daha zor aşık olurlar. Bazıları aşkını çok şiddetli dışa vurur, kimileri ise daha içinde yaşar, işte bunların altında yatan faktörler genetik. Daha önceden yapılan çalışmalar, insan bağışıklık sisteminde rol alan bazı genlerin, eş seçiminde ve doğru eşi bulma konusunda bizleri yönlendirdiği gözlemlenmiş”diye konuşmuş.Buradan şu çıkarımı da yapmak mümkündür ki, her insan duygularını aynı şekilde ifade edemez , netice itibari ile insanın duygularını nasıl ifade edebileceğine bile genleri karar veriyor.
Meğer aşkın da tıbbi ya da biyolojik bir karşılığı varmış. Tıp ve Biyoloji alanında eğitim veren üniversitelere erişmek için
Hayalinizdeki üniversiteyi bulalım