Alper Şengür · 05 Aralık 2017
Kadınların bu kadar ezildiği bir düzende, kadınların seçme ve seçilme hakkı üzerinden, geçmişten günümüze ufak bir yolculuk yapalım...
İnkar etmek ne mümkün ki ilk çağlardan itibaren kadınlar yalnızca üremek için bir araç olarak görülmüştür lâkin 19. Yüzyılda özellikle Atatürk’ün yaptığı devrim ile kadın statü bakımından Türkiye başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde yükselmiştir.
Gelin bir de dönemlere ayırarak Kadın Hakları’nı inceleyelim.
Rönesans Öncesi (Antik Çağlarda)
Anaerkil döneminde baskınlığını kuran kadınlar zaman geçtikçe baskınlığını kaybetmiş, erkek egemenliğine zemin hazırlamıştır. Bu durum sonraki yıllarda kilisenin de söz sahibi olmasıyla kadınlara büyük zorluklar çıkarmıştır; okumak ancak manastır ve kiliselere yağılan bağışlarla mümkün kılınabiliyordu. Antik Çağ ve Orta çağ öncesinden kadınların eğitim görmesi ve çalışması alışılagelmiş bir durum değildi, fakat imkânsız da değildi. Tüm zorluklara karşın okuyup kendini geliştiren kadın filozof ve düşünürler günümüzde hatırlarımızda kalan isimler.
Batı
Dönemin en önemli sorunlarından biri Aydınlanma Çağı’yla birlikte geldi; devlet okulları ve genel eğitimi kadınlar da almalı mı? Fakat bu soruya olumlu dönüş alınamadı. Diploma alınması ancak yüksek okullara girmekle mümkündü ki bu okullarda da ev hanımlığı ve ev hayatındaki yönetim, aile ilişkileri dersleri veriliyordu. O dönemde kadınların daha fazla bilgi sahibi olması istenmiyordu.
Kadınlar için vatandaşlık istenmesiyle birlikte ortaya çıkan kadın hareketleri bunun yanında kadınların da erkeklerin aldığı mesleki ve bilgiye dayalı eğitimi almak istemişlerdir lâkin yine onay alınamamıştır.
Kadınların siyasete katılımlarının ilk adımları Fransız devrimi sırasında, 1791 yılında Olympe de Gouges’in Kadın Hakları Bildirgesi’ni yayınlamasıyla atılmıştır. 1831 ve 1848 devrimleri esnasında da Fransa’daki kadınlar seçme hakkını talep ederken, İngiltere’de de Kadın Hakları için ilk çıkışlar 1832’de gelmiştir. Bunlardan başka da İskandinav devletlerinde kadınlar 1880’li yıllarının başlarında politik haklarını ilan etmişlerdir. Buna karşın Orta Avrupa’daki ilk talepler 1900’lü yıllardan sonra, bazı Akdeniz ülkelerinde de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmıştır.
Kadın Hakları hareketinin oluşumunu başlatan;
1. Sadece erkeklerin işine yarayan ve kadınları göz ardı eden seçim hakkı düzenlemeleri
2. İngiltere ve Avusturya’da olduğu gibi ayrıcalıklı kadınlar azınlığının sahip olduğu seçme haklarını düzenleyen seçim yasası
3.Sadece vatandaşlık haklarını değil, aynı zamanda da politik hakları elde etmeye çalışan kadın hareketlerinin güçlendirilmesi olmuştur.
İslamiyetten önce, Arap toplumu, bir kız çocuğunu diri diri gömebildiği, erkeğin dilediği kadar sayıda evlenebildiği, kadının bir eşya olarak alınıp satılabildiği bir toplumdu. İslamiyet, Arap toplumunda adeta bir eşya statüsünde olan kadını bu durumdan kurtarıp, belli haklara kavuşturmuştur. Ancak ne yazık ki kadın erkek eşitsizliği Arap toplumunda o kadar kökleşmişti ki bunu bir anda değiştirmek pek mümkün olmadı. Böylece zamanla kadın hakları konusunda, İslam’ın asıl ruhuna ve amacına uygun yönde olumlu gelişmeler görüleceği yerde, tam aksine kadını ikinci sınıf insan sınıfına düşüren bir takım anlayış ve uygulamalar islam dünyasına egemen oldu.
İslâmiyetten önceki eski Türk toplumlarında; kadın, erkekten farklı ama eşit bir varlık olarak saygı görürdü. Aile tek evliliğe dayanırdı. Doğan çocuğun kız olması matem sebebi sayılmazdı. İstenmeyen kız çocuklarının öldürülmesi hiçbir Türk toplumunda görülmemişti. Çocuklar üzerinde baba kadar annenin de hakları olduğu kabul edilirdi. Mülkiyet bakımından da kadın eşit haklara sahipti. Hakan’ın emirlerinde, eşinin “Hatun’un’’ adına da yer verilirdi. Türk toplumu, kadınlar için, kapalı bir toplum hiçbir zaman değildi.
Osmanlı Döneminde Kadın
İstanbul alındıktan sonra, özellikle saray hayatı ile ilgili olarak, Bizans’ın bazı olumsuz etkileri görüldü. Arabistan ve Mısır’ın fethinden sonra ise, Arap toplumunun kural ve geleneklerinin Osmanlı toplumu üzerindeki etkisi arttı bunun üzerine kadının statüsü geriledi. 19. yy İstanbul’da beyaz kadınların köle olarak eşya gibi alınıp satıldığı, çalışmaları resmî şekilde düzenlenmiş pazarlar vardı.19.yy İstanbul’da yalnız padişah sarayı değil, devlet çalışanlarının konakları, satın alınmış veya eşya gibi hediye edilmiş kadınla doluydu. Köle olmayan, kadınların durumu da hiç parlak sayılmazdı. Çünkü onlar da ikinci sınıf insan muamelesi görüyordu. Erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi ve dilediği zaman tek taraflı iradesi ile eşini boşayabilmesi, kadının kendi isteği dışında temsil yoluyla evlendirilebilmesi, kız çocuğunun erkek çocuğa göre mirasta yarım hisse sahibi oluşu, mahkemede kadın şahidin ifadesinin erkek şahidin verdiği ifadeye göre yarı değerde sayılması, kız çocuklara ancak 7-8 yaşlarına kadar dua öğrenmek için okula gitme izni verilmesi ve daha ileri yaşlarda eğitim hakkından yoksun bırakılmaları, ancak bir avuç ayrıcalıklı kadının özel öğretmenlerle eğitim görebilmeleri, mesleklerin genellikle kadınlara kapalı oluşu ve benzeri eşitsizliklerin bir kısmı 20. yy kadar sürüp geldi.
Tanzimat Dönemi Sonrası Aydınların Tepkileri
Gitgide güçlenen Avrupa karşısında İslam ülkeleri geri kalıyordu. Osmanlı aydınları bu geri kalışın sebebi olarak toplumun yarısını oluşturan kadınların eğitimden ve özgürlükten yoksun oluşuna bağlıyordu. Tanınmış yazarlar, şairler, romancılar, kadının ezilmesine, horlanıp aşağılanmasına karşı mücadele açtılar. Şinasi; “Şair Evlenmesi’nde’’ görücü usulü ile evlenmenin zararlarına dikkati çekti. Namık Kemal; “İbret” ve “Tasvir-i Efkâr” gazetelerinde kadın haklarını savunan ateşli makaleler yazdı. Roman ve piyeslerinde kadının dramını ortaya koydu. Ahmet Mithat; çok kadınla evlenmeyi eleştirdi ve bu yüzden saldırılara uğradı. Tevfik Fikret; “Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer.” diyerek sesini yükseltti. Abdülhak Hamit; “Bir milletin kadınları o milletin ilerleme derecesinin ölçüsüdür.” diye yazdı. Hüseyin Rahmi; eserlerinde kadın-erkek eşitsizliğini işledi.
Halide Edip; İkinci Meşrutiyetin getirdiği özgürlük ortamından yararlanarak; “Kadınların Yükselmesi Derneği’ni kurmuştu. Yabancı okullarda eğitim görme imkânı bulmuş çok az sayıdaki Türk kadınlarından biri olan Halide Edip, gazetelerde bütün Türk kızlarının eğitime kavuşturulması için güçlü ve etkileyici makaleler yazdı. Romanlarında kadın-erkek eşitsizliğinin zararlı sonuçlarını, horlanan kadının acılarını ustalıkla işledi. Ziya Gökalp, kadın hakları konusuna hem bilim adamı, hem sanatçı gözüyle eğildi. “Türk Medeniyeti Tarihi” adlı eserinde eski Türklerde kadının durumunu aydınlığa kavuşturdu. “Türkçülüğün Esaslarında’’ geleceğin Türk kadını ile ilgili düşüncelerini açıkladı.
Türk Tarihinde İlkleri Gerçekleştirmiş 4 Başarılı Kadın
1 - İlk Kadın Gazeteci: Selma Rıza
Nüfuslu bir ailenin kızı olan Selma Rıza 19. Yüzyıl sonunda İstanbul’dan Paris’e Jön Türkler’in liderlerinden olan abisi Ahmet Rıza’nın yanına gider. İttihak ve Terakki’nin tek kadın üyesi olan Selma Rıza Paris’te Fransızca yayınlanan Meşveret Gazetisi’nde, Türkçe yayınlanan Şura-yı İmmet Gazetesi’nde çalışır. Meşrutiyetten sonra İstanbul’a geri döner gazeteciliği bırakarak Kızılay’ın kuruluş öncülerinden olur.
2 - İlk Kadın Tiyatrocu: Afife Jale
Afife Anjelik güçlü ve kararlı karakteriyle örnek alacağımız isimlerden biri. Babası Hidayet Bey bir tiyatro oyuncusuydu yahut dönem zihniyeti nedeniyle kızının Tiyatro oyuncusu olmasına karşıydı. Buna rağmen Afife Anjelik 3 Nisan 1919 tarihinde Hüseyin Suat’ın Yamalar isimli oyununda Emel rolüyle sahneye çıkarak bir ilki gerçekleştirdi ve tarihe adını yazdırdı.
3 - İlk Kadın Milletvekili: Benan Arıman
Benal Arıman seçme ve seçilme hakkını ilk kullanan kadın olmuş ve kadınlara öncülük etmiştir. 1935’te bir ilk yaşanarak İzmir Milletvekili seçilmiştir. Hamilelik döneminde yıllık izinlerini kullanarak gizlice doğum yapmış bu dönemde TBBM’de bulunmaması gerektiği düşüncesini ileri sürmüştür. 16 yıl süre başarılı bir milletvekili olmuş, Latin alfabesinin yaygınlaştırılmasında önemli rol oynamıştır.
4.İlk Türk Dünya Güzelimiz: Keriman Halis Ece
Keriman Halis 1932 yılında Belçika’da yapılan Dünya Güzellik Yarışması’nda birinci seçilen ilk Türk kadındır. O dönem Türk Milleti’ni tüm zerafet ve zekasıyla tanıtan kendine hayran bırakan Keriman Halis bizim geride kalmış bir toplum olmadığımızı göstermiştir. Yarışmadan sonra Mustafa Kemal Atatürk ona tebrik telgrafında ‘kraliçe’ anlamına gelen ‘Ece’ ünvanını vermiş, 1934’te soyadı kanunuyla Ece soyadını almıştır.
Hayalinizdeki üniversiteyi bulalım