Burc Karakas · 17 Haziran 2020
Birçoğumuzun Google sayesinde öğrendiği ve araştırdıkça gurur verici ve bir o kadar da hakkında şaşırtıcı bilgilere rastladığımız İlhan Koman nasıl oluyor da dünya tarihine geçmiş bilim insanı Leonardo Da Vinci ile kıyaslanabiliyor derseniz bunun cevabını sizler için araştırdık.
İşte Yerli Da Vinci İlhan Koman'ın Hayat Öyküsü!
Heykeltraş olarak bilinen İlhan Koman, figüratif soyutlama alanında en ünlü, üzerine en çok konuşulan eseri Akdeniz Heykeli ise, Türkiye’de bulunuyor. Bir dönem Galatasaray Meydanı'nda duran heykeli, daha sonra Levent’e taşındı. Şimdilerde ise, İstiklal Caddesi'ndeki Yapı Kredi Kültür Sanat Binası'nda sergileniyor.
İlhan Koman 17 Haziran 1921’de, Edirne’de, Sevinç Leman Hanım ve Fuat Bey’in oğulları olarak dünyaya geldi. Doktor olan babasından tarafı ailesi, Mohaç Savaşı’ndan sonra Konya’dan Balkanlar’a kadar yerleştirilmiş Türk köylülerindendi. 1880’lerde ise, Yugoslavya’dan Edirne’ye göç etmişlerdi. Anne tarafından ailesine baktığımızda ise, dedesi Mehmet Şeref Aykut Bey, II. Abdülhamid dönemi devrimcilerindendi. Ayrıca Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucuları arasındaydı.
FAVORİ ÜNİVERSİTELERİNİZ KARŞILAŞTIRMAK İÇİN TIKLAYINIZ!
İlhan, 1940’a kadar ailesiyle Edirne’de, Kaleiçi’nde yaşadı; çocukluğu, ilk gençliği hep burada geçti. Ailesinin ortak noktası özgürlüklerine düşkünlükleriydi. Dolayısıyla İlhan’ı da özgür bir çocuk olarak yetiştirdiler. Her yaz İstanbul’a, dedesinin yanına gitmeyi tercih edermiş. Koman’ın dikkatini en fazla çeken şey Haliç'ten geçen vapurlarmış. Onları, öylece durup hiç bıkmadan izleyebilirdi. 5-6 yaşlarındayken o Haliç'ten geçen vapurlardan ilham alarak maket gemiler yapmaya başlar.
İlhan, 17 yaşında tüberküloza yakalanır. Her geçen gün ağırlaşan durumu, ailesinde de tedirginliğe yol açıyordu. Tedavi için İstanbul’a daha sık gider oldular. Bu giderek uzayan bir süreç olur ve bu durum askerlikten muaf olmasına da sebep oldu.
Resim yapma tutkusu ve yeteneği üzerine gitmeyi iyileşme sürecinde aklından geçiren Koman akademiye başvurur ve resimleri adreslere ulaştığında Güzel Sanatlar Resim Bölümü'ne kabul edilir.
Liseyi de Edirne Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1941’de, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne kaydolur. Çok geçmeden hocalarının dikkatini çekmeye başladı. Antik heykellerden kopya ettiği ve süsleme çalışmaları, gözden kaçacak gibi değildi. Yeteneği hemen fark edilen bir öğrenci olarak hocalarının tavsiyesiyle gelecek yıl Heykel Bölümü’ne geçiş yaptı. 1945’te okuldan birincilikle mezun olurken İlhan, Rudolf Belling’in öğrencisi olur.
1947’de, Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavla devlet bursu alarak Paris’e giden sayılı öğrenciler arasında onun da adı vardı. Diğer burslu öğrenciler Neşet Günal, Sadi Öziş ve Refik Eren ile Paris’e doğru yola çıktı. Burada başladığı atölyeye sadece 2 ay dayanabilmişti. Çünkü klasik eğitimi Akademi’de almış ve burada bir daha tekrar etmeyi anlamsız buluyordu. Çoktan başladığı soyut çalışmalarında ilerlemeyi alanında gelişimi açısından daha sağlıklı buluyordu. Burada onun okul bellediği en değerli yerler, Louvre ve Rodin Müzesi oldu.
Özellikle Louvre Müzesi’ndeki çalışmaları sırasında Mezopotamya ve Mısır sanatının etkisindeydi. Burada geçirdiği süreçte çağdaş akımlara ilgi duyan İlhan Koman, ilk sergisini de 1948’de, Paris’te açtı. 1951’de bursunun bitmesiyle İstanbul’a, mecburi hizmetle Akademi’sine döndü.
Paris hayatı sona ermeden Mediha Kaptana ile evlendiler ve bu evlilikte bir de oğulları dünyaya gelir.
Türkiye zamanları
İlhan, Türkiye’ye döner dönmez İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi mecburi hizmetine başladı. Buradaki görevi 1958’e kadar sürecekti…
Koman’ın mimariyle heykeli birleştirdiği ilk çalışması da 1944-1953 yılları arasında Anıtkabir heykel ve kabartmaları için açılan yarışmayı kazanmasıyla başlar. Anıtkabir’e çıkış merdivenlerinin doğu kanadındaki kabartmaları yapar. Bu rölyef Sakarya Savaşı’nı konu almaktadır ama daha çok Pers Sarayı’nın duvarlarını ve Mısır taş kabartmalarını andırmaktadır. Bunun sebebinin de Paris eğitimi sırasında, Koman’ın Mezopotamya ve Mısır sanatından çok etkilenmesi, olduğu düşünülmektedir.
1953’te, Akademi bünyesinde kurulan metal atölyesinde Ali Hadi Bara, Sadi Öziş ve Zühtü Müridoğlu ile çalışmaya başladı. Yine aynı yıl buradan bağımsız olarak Sadi Öziş ve Şadi Çalık ile “Karametal” adını verdikleri mobilya atölyesini kurarak, burada modern mobilyalar tasarladılar. Bu atölyenin maddi kaynağını ise, fabrikatör Mazhar Süleymangil sağlıyordu. Bu işe biraz da ek gelir elde etmek amacıyla girişseler de asıl amaçları elbette sanatsal anlamda büyümekti. Ancak bir yandan maddi yetersizlikler, bir yandan da ülkenin genel durumu sebebiyle Türkiye sınırları dışına çıkamadı. Ancak genel bir perspektifle bakıldığında, bu girişim, Türkiye’de tasarım tarihi açısında önemli bir adımdı…
ÜLKELERDE YER ALAN ÜNİVERSİTELERİ KEŞFETMEK İÇİN TIKLAYINIZ!
Hep çok çalışmak ve sanat için üretmek istiyordu. 1955’te, Ali Hadi Bara, Şadi Öziş ve Mimar Tarık Carım ile bir araya gelerek Fransız Grup Espas’tan esinlendikleri, resim, heykel ve mimarinin iş birliğini savunan işler üretecekleri Türk Grup Espas’ı kurdular…
İlhan, 1967’de, Stockholm Uygulamalı Sanatlar Yüksek Okulu’na öğretim üyesi olarak kabul edildi. Yine bu dönemde yel değirmenleri ve geometrik türevler gibi bilimsel buluşları tescillendi.
1969’da, İsveç’te Sundsvall’da bir alan düzenlemesi yarışmasında ve 1970’te de Örebro Belediye Sarayı önüne konulmak üzere yapılan heykeller için açılan yarışmada da birincilik ödüllerine layık görüldü.
İsveç’e yerleşti
İlhan Koman, yaptığı çalışmalar ile 1954’te Ankara Devlet Sergisi’nde ikincilik, 1955’te ise, birincilik ödülünün sahibi oldu.
1958’de, Brüksel’de düzenlenen uluslararası bir sergide Türk paviyonunu o yaptı. 6 ay süren bu çalışma sürecinde tanıştığı Mimar Ralph Erskine, mimari tasarımlar için form araştırmaları ve yeni çalışmalar için İlhan Koman’ı, İsveç’e davet etti.
Davete olumlu bakan İlhan, bu sırada eşinden de boşanıyordu. Güzel Sanatlar Akademisi görevinden de istifa etti ve 1959’da, tamamen İsveç’e yerleşti.
1965’te, yaşamını restore ettirdiği bir gemide yaşamaya başlayacaktı. Hulda adlı bu gemi, İsveç’te bir tersanede Baltık ticaret gemisi olarak üretilmiş ve uzun yıllar da Baltık Denizi’nde amacına uygun olarak kullanıldı. İlhan Koman, 1965’te bu gemiyi satın aldı; bundan böyle ailesiyle yaşayacağı ev ve eserlerini üreteceği atölyesine dönüştürdü. Ölene dek burada yaşadı. Hulda, 2010’da, İlhan Koman Vakfı’nın düzenlediği Hulda Festivali kapsamında, Stockholm’den İstanbul’a, Güzel Sanatlar Akademisi rıhtımına getirilecekti…
İlhan Koman, 1986’da, İsveç’in başkenti Stockholm’de hayata veda etti. Yaşamını önce özgürlüğü, sonra sanatı üzerine kuran sanatçı, dünya yaşıyla 65 yaşındaydı. Vasiyet ettiği gibi cesedi yakıldı ve külleri yaşamının büyük bir bölümünü yaşadığı konum itibarıyla üzerinde geçirdiği Baltık Denizi’ne savruldu…
Ülkemizde en bilinen eseri Akdeniz Heykeli! Çoğunluğu ise, Stockholm’de 20 kadar şehrin sokak ve meydanlarını süslüyor. En ünlü, en beğenilen eseri Leonardo’ya Selam ise, Stockholm Mimarlık Yüksek Okulu’nun önünde segileniyor.
Hayalinizdeki üniversiteyi bulalım