Alper Şengür · 21 Ekim 2017
Türlerin Kökeni, İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin'in 24 Kasım 1859'da yayınlanan kitabı. Orijinal adı, “Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da hayat Kavgasında Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine" idi ve 1872'de "Türlerin Kökeni" olarak değiştirildi. bilim tarihinin en önemli çalışmalarından biridir. Çalışma, Darwin'in HMS Beagle gemisi ile 1831-1836 yılları arasında yaptığı araştırma gezisi sonrasında, özellikle Galapagos adalarındaki gözlemlerine dayandırarak oluşturduğu biyolojik evrim kuramı üzerinedir. Charles Darwin’in eseri Marx ve Engels'in de yoğun ilgisini çekmiştir. Darwin’in eseri yayınlanır yayınlanmaz Engels, Marks’a yazdığı mektupta şöyle demiştir: "Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem." Marks da kitabı "Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap işte budur." şeklinde nitelemiştir. Darwin hakkındaki en önemli yanılgı ve önyargı, Darwin'in insan kökenini maymunlara dayandırdığına dair iddialardır. Tam aksine Darwin bu konuda uyarıda bulunmaktadır. İnsan, maymunlarla aynı türden gelmektedir; ama maymunların evrimi sonucu ortaya çıkmamıştır. Ortak atadan bir ayrılma söz konusudur.
Karl Marx ve Friedrich Engels´in, Komünistler Birliği´nin programı olarak kaleme aldıkları Komünist Manifesto, 1848 Şubat´ında, tüm Avrupa´nın devrimci ayaklanmalarla çalkalandığı bir dönemde, Londra´nın gösterişsiz bir basımevinde basıldı. Bilimsel sosyalizmin kitlesel siyaset sahnesine çıkışının ilk ciddi işareti olan Manifesto, yayınlandığı günden bu yana en çok okunan ve en çok tartışılan toplumsal ve siyasal metinlerden biri olmakla kalmadı, daha sonraki sosyalist ve komünist partilerin programlarının temelini oluşturdu, dünyanın değişmesinde ve milyonlarca insanın yaşamında belirleyici bir rol oynadı. Modern çağda başka hiçbir siyasal hareket, döneminin toplumsal, ekonomik ve sınıfsal koşullarını kavrayışındaki derinlik, çözümleyişindeki gözüpeklik ve üslubunun gücü bakımından, Manifesto´yla kıyaslanabilecek bir metin ortaya çıkaramadı. ''Komünistler, kendi görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmezler. Bütün ülkelerin işçileri birleşin!'' gibi cümleler kitapta yer almasına rağmen Pembe kapaklı olan baskısı Türkiye'de "komünist" sözcüğünün kullanımının sakıncalı sayıldığı dönemde pembe kitap olarak anılmıştır.
Freud bu önemli eserinde, en karmaşık rüyaların bile rahatlıkla yorumlanabileceğini göstermektedir. Bunu yaparken de Schiller'in deyimiyle "mantığın, kapıların önünde tuttuğu nöbetten vazgeçmesi" gerektiğini, yani insanın hiçbir eleştiride bulunmadan kendini gözlemlemesinin zor bir şey olmadığını iddia eder. Freud kitabında rüyanın bir arzunun gerçekleşmesi olduğunu belirtir. Rüyaların uyanık yaşamla ilişkisini, nelerin rüya malzemeleri haline dönüştüğünü ve bunların kaynaklarının neler olduğunu, neden rüyalarımızı unuttuğumuzu, rüyaların psikolojimiz üzerindeki etkilerini, rüyalarla akıl hastalıkları arasındaki ilişkileri ele alır. Rüyalarımızı kendimizin bile tanıyamayacağı hale getirmek için ne tür sembolleştirmeler, yer değiştirmeler ve çarpıtmalarda bulunduğumuzu anlatırken, kendi psikanalitik çalışmalarından örnekler verir. Uzun yıllardan beri bilimsel literatürün klasikleri arasında yer alan Rüyaların Yorumu, Freud' un en çok ilgi göreceğini düşündüğü eseridir. Bir mektubunda da ifade ettiği gibi psikanalizin gelişmeye başladığı yıllarda onun için "dalgaların çarptığı bir kaya gibi" sarılıp tutunduğu bir çalışması olmuştur.
"Bu, halk mücadelesinin herhangi bir anında, gerilla topraklarının içinde ve dışındaki sivil örgütlenmenin şemasıdır. Tüm bu anlatılanları en üst derecede mükemmelleştirmenin olanakları mevcuttur; bir kez daha tekrarlıyorum, benim ağzımdan konuşan küba devrimi deneyimimizdir, yeni deneyimler bu kavramları değiştirebilir ve iyileştirebilir. Burada verdiğimiz bir şemadır, bir kutsal kitap değil." -Ernesto Che Guevara-
Amerika'da kapitalizmin hızla gelişmesinin sebep olduğu sarsıcı değişimlerden hoşnutsuzluk duyan Henry David Thoreau 1845 yılında yaşadığı kenti terk ederek bir göl kıyısına yerleşir. Burada iç dünyası, gündelik yaşamı ve doğal çevresiyle ilgili duygu ve düşüncelerini kaleme alır. Arada bir toplumsal meselelere değinmeyi de ihmal etmez. Bu tür yazılardan biri olan Sivil İtaatsizlik Thoreau'nun bugüne dek üzerinde en çok durulmuş metinlerinden biridir. Yazar bu metinde köleliğe ve savaşa karşı olan düşüncelerini dile getirir, ideal devletin nasıl olması gerektiğini tartışır. Metnin ilk satırlarında kullandığı "En iyi devlet hiç yönetmeyen devlettir" sözü akıllarda yer etmiştir.
Liberal feminizm, kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunan Liberal Feminizm, 1970’lerde Amerika’da ortaya çıkmıştır. Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraft kabul edilmektedir. Mary Wollstonecraft, 3 Ocak 1792’de feminist teori tarihindeki ilk önemli çalışma olan A Vindication of the Rights of Woman (kadın Haklarının Savunusu) adlı eserini tamamlamış, bu kitap daha sonraları feminist düşünce için başat eser olmuştur. Wollstonecraft’a göre, madem ki erkekler ve kadınlar aynı ahlaki ve düşünsel öze sahipler, o zaman aynı zihinsel ve tinsel eğitimi almalıdırlar. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır.
Adam Smith (1723-1790): Çağının önde gelen ahlâk felsefecilerinden biri ve bu yıl yayımının 230. yılı kutlanan ve "İktisatın açılış kitabı" Milletlerin Zenginliği (1776) ile kalıcılaşmış bir 18. yüzyıl düşünürüdür. Serbest piyasanın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Kapitalizmin babası olarak da söylenebilir.
Hayalinizdeki üniversiteyi bulalım