Burc Karakas · 12 Mayıs 2020
Karantina ve beraberinde gelen uzaktan eğitim metodolojisiyle birlikte birçok görüntülü eğitim sistemi devreye girdi. Aslına bakarsanız tarihi geçmişe dayanan bu eğitim yöntemi eskiden opsiyon iken şimdilerde mecburi bir durumda ve birçok sağladığı avantaj söz konusu olduğu gibi farklı etkileri de karşımıza çıkabiliyor.
Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Queens Kolejinde eğitmen olan Karen Strassler'in New York Times'a verdiği röportaj dikkate değer sonuçlar ortaya koydu ve biz de sizler için bu röportajı paylaşmak istedik.
Seminer masasının etrafında yüz yüze görüştüğümüz ve sohbetin kolayca aktığı küçük samimi dakikalar en sevdiklerim. Çoğu orta büyüklükte bir pencereli kare sınıflar... Yılın bu zamanlarında baharın güneşi akarken; hava öğleden sonra dayanılmaz bir şekilde ısınıyor. Öğrencilerim, gelişigüzel düzenlenmiş masaları olan rahatsız edici sandalyelerde uyuşukluk yapıyor, ben de o sırada bazı gizli antropolojik konularla dikkatlerini dağıtıp bana çekmek için uğraşıyorum. Çoğunlukla başarılı oluyorum.
Giriş dersleri büyük bir konferans salonunda yapılır ve bulunduğum yerden bakış noktam, öğrencilerin sınıfları benden önce havalandırdığını görmeme yetiyor. Kısa bir süre önce gözlük takmaya başladım, böylece öğrencilerin orta çağın tecavüzünün bir sonucu olarak birlikte lekelenmeye başlayan yüzlerini ayırt edebiliyorum.
Her sınıf türü farklı zorluklar ve zevkler sunar, ancak hepsinin ortak bir yanı vardır. Bu sınıflarda öğrenciler eşit olarak birbirleriyle tanışırlar. Aynı sandalyelerde otururlar. Fakat şimdi sınıflarımızı kaybettik ve korkarım bu durum onlar için hayati bir şey.
New York Şehir Üniversitesi kampüsleri kapandığında, 130 öğrencilik Kültürel Antropolojiye Giriş dersimin kalan derslerini videolarla vermeye başladım. Programlar kökten bozulduğunda, sınırlı bilgisayar erişimi, Wi-Fi ve diğer engellerle, bu boyuttaki senkron sanal sınıfları da imkansız kılıyor. Öğrenciler, artık derslerimi telefonlarından izleyebiliyorlar.
Çevrimiçi sınıf deneyimini elimizden geldiğince yeniden yaratmak için Zoom'u kullanıyoruz. Okumalarımızı tartışırken, öğrencilerimin duvarlarını süsleyen posterleri, fotoğrafları ve halıları görebiliyorum. Evin içinde yaşayan diğer kişileri ve evcil hayvanlarını arka planda gölge gibi hareket ederken izliyorum. Sıkışık ve garip alanlardan doğaçlama çalışma alanları görüyorum. Bir öğrenci konuşmak için mikrofonunun sesini açtığında rahatsız edici arka plan sesleri duyuyorum.
Öğrenciler, farklı yaşam deneyimlerini derslerdeki tartışmalarımıza kattığı zaman iç görülü bağlantılar kurarlar ve soyut fikirleri canlı bir şekilde somutlaştırırlar. Öğretimin en sevdiğim yanlarından biri, öğrencilerin öğrettiğim kavramları yaşadıkları hayatlarla ilişkilendirmelerini görmektir. Sıklıkla birincil rolümün onlara zaten bildikleri şeyleri düşünmek ve kelimelere dökmek için geniş bir kelime dağarcığı kazandırmak olduğunu hissediyorum.
Bir öğrenci sınıfta uyuduğu için özür diler; babası işinden çıkarıldığı için dün gece Uber sürücüsü olarak çalışmaya başlamıştır. Bir diğeri annesi için doktor randevusu olduğunu ve onunla konuşması gerektiğini açıklıyor. Bir öğrenci özür dileyerek sınıfta telefonunu masasında tutma izni ister, böylece evde hasta yatan oğlunun seslerini dinleyebilecek. Bir diğeri gözyaşları içinde ofisime geliyor, kurstan başarısız olacağından endişeli...
BİR ŞEYLERİ ERTELEMEKTEN NASIL VAZGEÇERSİNİZ?
Sınıfta eşitlik bir kurgudur - aksini önermek saçma olur. Sadece bazı öğrencilerimin güçlü bir lise eğitimi aldığı net bir şekilde açık. Diğerleri, temel okuma ve yazma becerilerinde yetersiz olarak koleje başlıyorlar. Birçoğu akademik İngilizce ile mücadele eden göçmenler.
Irk, cinsiyet, sınıf, cinsellik, vatandaşlık durumu ve diğer faktörler bizi her zaman yanlış şeyler söylememek adına temkinli kılıyor. Bu tür eşitsizlikler yokmuş gibi davranırsak, onların sorgusuz sualsiz ayrımcılık görmesine izin vermiş oluyoruz.
Olması gerekenden daha sınırlı kaynaklarla nasıl başa çıkacağımızı artık biliyoruz. Şimdilik, öğrencilerim ve ben, gerektiği gibi, kalabalık ve bazen de kaotik evlerden eğitim ve öğretim yapıyoruz. Ancak mümkün olan en kısa sürede, bu rahatsız edici sandalyelerde tekrar oturmak, öğrenme cennetimize ulaşmak istiyoruz.
Çeviri: Gökte Çağlayan Bulut
Kaynak: NY Times
Hayalinizdeki üniversiteyi bulalım