Özgün Ergin · 09 Temmuz 2018
Bu yıl onca sistem ve içerik değişikliğini atlatıp, sınavlarda elinizden geleni yaparak tercih aşamasına ulaştığınız için öncelikle sizi kutlarım. Şu ana kadar hala akıl sağlığınızı yitirmeyip, tercihimi nasıl yapmalıyım diye sorarak bu yazıyı okumaya çalışmanız ise gerçekten takdir edilesi bir durum. Elbette doğru yoldasınız çünkü yapacağınız tercihi, sadece bir bölüm veya üniversite seçimi olarak değil, Kişisel Kariyer Planı’nız olarak görmeniz geleceğinizi şekillendirmede size çok daha sağlıklı bakış açıları sunacaktır.
Tercih sürecinde iki yönelim belirgindir. Dışsal motivasyon kaynaklı tercih ve içsel motivasyon kaynaklı tercih. Dışsal motivasyon kaynaklı tercih, o bölümün, alanın veya mesleğin popülerliğine, şu anki maaşına, KPSS puanına ve atanma durumuna, ailenin isteğine, arkadaş tavsiyesine, öğretmen yönlendirmesine, karizmatik olarak algılanmasına veya varsa mesleki üniformasının çekiciliğine bakarak, yani dışsal faktörlere göre seçilmesi demektir. Sayılan tüm bu etkenler değişkendir. Siz okurken veya mezun olduktan sonra iyi veya kötü olarak değerlendirilen bu niteliklerin hepsi tam tersi yönde değişebilir. Zaten bunun örneklerini sürekli görmekteyiz. İçsel motivasyon kaynaklı tercih ise, kişinin kendi ilgi alanlarından, vakit geçirmekten ve katkı sağlamaktan keyif aldığı uğraşlardan, çaba sarf etmekten hoşlandığı konulardan ve merak ettiği araştırma alanlarından yola çıkarak, yani içsel kaynaklarını referans alarak yaptığı tercihtir. Zor ve doğru olan elbette dışsal faktörleri dışlamayıp, onları da göz önünde bulundurup, içsel motivasyon kaynaklarını temel alarak tercih yapmaktır. Elbette bu şekilde yapılacak tercih de zaman içerisinde değişiklik gösterebilir. Ancak kendi tercihinin sorumluluğunu kendisi alan ve içsel motivasyonla tercih yapan birey, gerektiğinde bu tercihini diğer olasılığa göre daha doğru kararlar alacak biçimde yeniden değiştirebilecektir. Ancak kendisinden yola çıkmayarak, başkalarının ve dışsal koşulların yönlendirmesiyle tercih yapıp, bunun sonucunda kendisini hiç istemediği bir bölümde bulan kişi, koşullarını değiştirmek istediğinde bu sefer yeniden tercih yapmakta zorlanacak ve mutsuzluğuyla ilgili diğerlerini suçlama eğiliminde olacaktır. Anne babasının, öğretmeninin, arkadaşının yönlendirmesiyle tercih yaparak, yeterince araştırıp incelemeden kararlar alıp geleceğini şekillendiren kişilerin mutsuzluğunu görmek için, ülkemizde yapılan tüm işlerin kalitesine bakmak yeterli olacaktır. Fark yaratanların, işini severek yapan ve kendi tercihlerinin sorumluluğunu alan bireyler olduğu görülmektedir. Adı üstünde kişisel bir kariyer planından bahsediyoruz. Çevrenizdekilerden ve sanal ortamda ulaşabileceğiniz doğru kişilerden ve konunun uzmanlarından fikir alarak, kendi tercihinizi kendiniz yapmanız, geleceğinizi kendiniz şekillendirmeniz en iyisi olacaktır.
Gelelim meselenin aslına. Bütün bunlar neden mi önemli? Acı reçeteler mi dersiniz, bardağın boş tarafı mı dersiniz, ne derseniz deyin kararı size bırakıyorum ve bazı rakamlarla planlamanızı sürdürmenizi öneriyorum.
Her yıl 500 binin üzerinde üniversite öğrencisinin tekrar sınava girdiğini bilerek kariyer planlamanızı yapmaya başlayabilirsiniz. Bunca aklı başında insan neden böyle bir yol izliyor olabilir? Bunun en önemli sebebi, üç kuruşluk bir ürün satın alacakken saatlerce araştırma yapan, sorup soruşturan insanların, mesele gelecek planı olduğunda konuya yeterince bilinçli yaklaşmamalarıdır. Kılavuzun, hatta sınav sonuç belgesinin bile doğru bilgiyle okunmaması, kılavuzda yer alan özel koşullara dikkat edilmemesi, başarı sırasına ve karşılaştırmalarına göre değil de puana göre tercih yapılması veya istenen bölüme göre değil de, yine alınan puana göre tercih yapılması bu durumun diğer sebepleri olarak sayılabilir.
Şu an ülkemizde 8 milyona yakın yükseköğrenime kayıtlı öğrencinin olduğunu, 1 milyona yakın üniversite mezununun işsiz olduğunu ve bu rakamın lise mezunlarının işsizlik oranından fazla olduğunu bilerek kişisel kariyer planlamamızı sürdürebiliriz. Çünkü kimse ülkemizde kaç doktora, kaç mühendise, kaç psikolojik danışmana ihtiyaç var sorusuna ve bu soruların cevabına göre kontenjan planlaması yapmıyor. Artan kontenjanlar her ne kadar sizin açınızdan sevindirici olsa da, doğru tercih yapmayı çok daha önemli hale getiriyor. Bunun en güncel örneğini Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı kamuoyu duyurusunda görebilirsiniz. Okumaya üşenenleriniz için konumuzla ilgili kısmını buraya alalım, “Oysa üniversitelerimizin bilgisayar mühendisliği bölümlerinden mezun olanların sayısı 60.000’i aşmıştır; her yıl yaklaşık 8.000 yeni mezun verilmektedir. Ne yazık ki meslektaşlarımız ve yeni mezunlar için istihdam olanakları istenen düzeyde değildir; yeni mezun meslektaşlarımız ciddi bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyadır. Üniversitelerimiz, yeterli sayıda öğretim üyesinin olmaması, laboratuvarların çağcıl teknolojilerle donatılamaması, öğrencilere staj yeri bulunamaması gibi büyük sorunlarla baş etmek zorundadır. Çalışma ortamlarında ise teknoloji ve ürün geliştirmek yerine uyarlayıcı olmak, düşük ücret, meslek dışında işler yapmak, esnek çalışma saatleri, güvencesiz çalıştırma gibi sayısız sorun yaşanmakta, meslektaşlarımız yurtdışına gitmek için yollar aramaktadır.” Bu örneklerden yalnızca biri. Diğerlerini bizzat okumak istediğiniz bölümün mezunlarına sorabilirsiniz.
Bir başka durum da iş dünyasının değişen yapısıdır. Ülkemizde üniversitenin, akademik bilgi düzeyini artırmak veya bilimsel süreçlere katkıda bulunmak amacıyla değil de iş bulma amacıyla okunması gerçeğini, iş bulamayan mezunların ise bari bir yüksek lisans yapayım, belki şansım artar düşüncesinde olduğunu bildiğimiz günümüzde tüm dünyada diplomaya verilen önemin giderek azaldığını da hatırlatmak isterim. Artık iş dünyası piyasa koşullarının ücretleriyle tatmin olmayan, verilen işi çoğu zaman beğenmeyen üniversite mezunları yerine, o işi yapabilecek ve kendisini konuyla ilgili güncel tutan bir lise mezununa iş verebiliyor. Bu duruma farklı eğitim seviyelerinde örnekler vermek de mümkün. Birçok firmada ve özellikle bilişim teknolojileri alanında bunu sıklıkla görmekteyiz. Artık iş eşittir diploma algısı ortadan kalkmakta, sadece mezun olunan okulun veya bölümün adına göre değil, kişisel niteliklerin ve sahip olunan donanımın iş dünyasının isteklerini karşılayabilir olup olmadığına bakılmaktadır. Nasıl olur da bir üniversite mezunu kendisini sürekli geliştirmez diyorsanız, öncelikle bu bağlantıdaki haberi okumanızı tavsiye ederim.
Yeri gelmişken iş dünyasının aradığı kişisel niteliklerin neler olduğuna, yani üniversite sürecinde geliştirmeniz gereken yönlere bakalım. Okuyacağınız üniversite veya bölüm ne olursa olsun, bilginin çok fazla olduğu ve sürekli güncellendiği günümüzde okullarda veya eğitimlerde öğrendikleriyle yetinmeyerek, ‘hayat boyu öğrenme’ ve ‘öğrenmeyi öğrenme’ mantığını kavrayarak kendisini sürekli güncelleyen, iletişim becerileri gelişmiş, duygularını yönetebilen, esnekliğe açık ve takım çalışmasına yatkın, hatasını kabul edebilen, sadece konuşmayıp yaparak model olan, gerektiğinde yardım istemeyi bilen, sorumluluk alabilen, kriz yönetimi ve zaman yönetimi yapabilen, belirsizliklerle baş edebilen, problem çözme basamaklarına hâkim ve tüm bu özellikleri olası değişimler karşısında güncel bilgilerle yenileyebilen bireylere ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü üniversitede alacağınız bilginin geçerliliği günümüzde ortalama 5 yıl olarak kabul edilmektedir ve bu süre tahmin edebileceğiniz gibi giderek kısalmaktadır. Bir kaynaktan öğrendiğimiz bilgiyle bir ömür aynı işi yapabilmemiz artık mümkün değil. Ülkemizin içinde bulunduğu kısır tartışmalar veya liyakat kıstasına göre yapılmayan seçimler sizi yanıltmasın. Uzun vadede yurt içinde veya yurt dışında iyi pozisyonlarda görev alanlar bu becerilere sahip bireyler olacaktır, umarım. Üniversite tercihi yaparken, saydığım bu nitelikleri geliştirmenize destek olmanın yanında, ikinci yabancı dilinizi geliştirmek, yurt dışında kısa süreli staj yapmak, diğer bölümlerden ders almak, öğrenci kulüp ve topluluklarında faaliyetlerde bulunmak, sosyal sorumluluk projelerinde görev almak, zorunlu stajın yanı sıra gönüllü staj yapmak, okuduğunuz bölüm ne olursa olsun girişimcilik ve yeni teknolojiler konusunda bilgi sahibi olmak gibi isteklerinize karşılık verebilecek üniversiteleri seçmeye özen gösterin. Aynı zamanda bütün bu konularda hiçbir üniversitenin tek başına her imkânı sunamayabileceğini ve sizi zorla bir şeyi keşfetmeye teşvik edemeyeceğini, imkânlar olsa bile bu imkânları bireysel öğrenme sorumluluğunuzu alarak, sizin değerlendirmeniz gerekeceğini unutmayın.
Hiçbir uzman, iki yüzden fazla üniversite hakkında her türlü bilgiye sahip olamaz. Sosyal medya platformlarında seçmeyi düşündüğünüz üniversite ve bölümlerin öğrencilerine veya mezunlarına ulaşmaktan çekinmeyin. Mümkünse üniversiteyi yerinde görün. Değilse uzaktan alabileceğiniz tüm bilgileri aldığınızdan emin olun. Özellikle kılavuzdaki koşulları ve vakıf üniversitelerinin indirim-bursluluk oranlarını ve süreklilik koşullarını iyice araştırın. Artık internet sayesinde seçmeyi düşündüğünüz bölümün kadrosundan, o üniversitenin mezunlarının girdikleri sınavlardaki başarı durumlarına kadar her bilgiye ulaşmanız mümkün. Zaten bunca bilgiyi göz ardı edip, reklamlara göre tercih yapmayacağınızı biliyorum.
En çok gözlediğimiz yanlışlardan biri de sırf ailesinden uzaklaşmak adına, kazanamadı demesinler, mühendis, doktor, vb. oldu desinler diye tercih yapılması veya sadece istediği üniversiteyi kazanacak puanı alamadı diye, diğer üniversiteleri araştırmadan tercih yapmama yolunu seçerek, sınav sisteminin tekrar değişebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmadan ve yeterince düşünüp uzman desteği almadan seneye tekrar hazırlanmayı seçmektir. Bir yılın insan ömründe kayıp olmadığını bilsek de, benzer bir sonucu almak için feda edilecek bir yıl çok uzun bir süre sayılabilir. Böyle bir karar vermek için bu yıl mezun durumda olup da tercih yapacak olanların yıl içinde yaşadıklarını ve nelerin istedikleri gibi gitmediğini kendilerine mutlaka sorun. Seneye yeniden hazırlanacak olmanız durumunda ki hiç kolay bir süreç olmadığını tahmin ediyorsunuz, karşılaşabileceğiniz durumlara her yönüyle hazırlıklı olun.
Bir de unutmadan, akademisyen olmak isteğiniz olabilir ancak sırf bu sebeple bir bölümün seçilmemesi gerektiğini unutmayın. Buna eşlik eden başka birçok içsel motivasyon kaynağınız olmalı okuyacağınız alanla ilgili. Çünkü her şey gibi okurken bölümle ilgili düşüncelerinizde veya o bölümün akademik iş alanlarında hiç ummadığınız değişimler söz konusu olabilir. Veya DGS sınavına girerek ön lisans mezuniyetinizin ardından lisans programlarına devam etmek düşünceniz olabilir. Bu noktada da yine tek başına DGS sınavı hayaliyle yola çıkmak, sınavların sürekli değiştiği ve içeriğinin giderek zorlaştığı bir dönemde tek motivasyon kaynağınız olmamalı. Maddi koşulların da bireysel, ailesel, ülkesel ve uluslararası temelde değişebileceğini unutmadan, okuduğunuz 2 yıllık veya 4 yıllık bölümü bitirdiğinizde çalışmak zorunda kalabileceğinizi ve bu planlamalarınızda ertelemeler olabileceği ihtimali aklınızın bir köşesinde durmalı.
Günümüz iş dünyasının çalışanlarından beklentilerinin yanı sıra, tüm dünyada gelecek öngörülerine baktığımızda süreç daha da karmaşık bir hal almaktadır. Nüfus piramidinin ters yönde ilerlediği (genç nüfusun azalıp, yaşlı nüfusun arttığı) gözlenmekte. Bu sebeple emeklilik yaşının 65 yaş üstüne çıkacağı, alınan emeklilik maaşının ise kişisel ihtiyaçları bile karşılamaya yetmeyeceği öngörülmekte.
Geldiğimiz noktayı özetlersek, her alanda işsizliğin arttığı, emekliliğin bir hayal olduğu, en az 50 yıl çalışacağınız ve 10’dan fazla kurum değiştireceğiniz, hepimizin yapacağı işin adının veya içeriğinin sürekli değişeceği bir gelecek için kariyerinizi şekillendirmeye çalışıyorsunuz. Bu sebeple kendinizi tanımaya dair sorular sormaktan çekinmeden, işsizliği bile göze alarak okumayı seçebileceğiniz, sevdiğiniz konu ve uğraşları barındıran bölümleri tercih etmeniz en başta bireysel huzur ve mutluluğunuzu, sonrasında da iş hayatında yer sahibi olmanızı kolaylaştıracaktır.
Çağımız artık olmak çağı değil. Ne olmak istiyorum sorusunu değil, ne yapmak istiyorum sorusunu sormanın zamanı. Mühendis olmak, psikolog olmak, doktor olmak gibi hedefler artık işlevsel değil. Bunları elbette olabilirsiniz. Asıl mesele bu alanlarda ne yapmak istediğiniz. O alanın temel bilgisini alıp, hangi konularda ve çalışma alanlarında ilerlemek, dünyada neyi değiştirmek, kimlerle çalışmak ve kime, neye nasıl bir katkı sağlamak istediğiniz. Tabi bu soruların cevaplarını verebilmeniz için nelerden hoşlandığınızı, neyle vakit geçirmekten keyif aldığınızı, hangi soru ve sorunlara kafa yorarak, neleri değiştirmek istediğinizi bilmeniz, yani kendinizi tanımanız gerekiyor. Evet, haklısınız, eğitim sistemimiz size bu soruları sormadı ve cevaplamanıza yardımcı olmadı. Ancak bu sorulara vereceğiniz cevaplara göre şekillendireceğiniz bir kişisel kariyer planınız ve buna bağlı olarak yaptığınız bir bölüm ve üniversite tercihiniz olması, muhtemelen önümüzdeki yıllarda okuduğu bölümden memnun olmayarak sınava tekrar giren üniversite öğrencisi veya işsiz üniversite mezunu olmanızı önleyecektir.
2018 YKS tercihleri için 15 bine yakın Tıp, 17 bine yakın Hukuk, 8 bin civarında PDR ve Psikoloji, 15 bin Hemşirelik ve İlahiyat, 11 binden fazla Makine Mühendisliği, 9 bine yakın Mimarlık kontenjanının ve daha birçok bölümün oldukça yüksek kontenjanlarının olduğunu kılavuzdan okudunuz ve gelişmeleri takip ediyorsunuz elbette. Düşünmenizi istediğim konulardan ve kendinize sormanızı istediğim sorulardan sonra geriye bir tek soru kalıyor.
Hayalinizdeki üniversiteyi bulalım